Zaman, tüm yaratılışı anlamlandıran bir özge yaratılıştır. Bu nedenle Kur''an''ın, üzerine en çok yemin ettiği şey, zaman kesitleridir.
Zaman üzerine bunca yemin edilmesinin nedeni, insan için “hayat” demeye gelen zamana bir dikkat çekiştir; bedelsiz elde edildiği için önemi gözden kaçan zamana.
Ama bu yeminlerin bundan daha önemli bir mesajı var: zamanı şahit tutmak. “Ve''l-''asr” demek “Zaman şahit olup dile gelsin” demektir. Sen ey zamana maruz kalan insan, zaman senin şahidindir unutma. Sabah dile gelecek, akşam dile gelecek, gece dile gelecek, gündüz dile gelecek, öğle dile gelecek, şafak dile gelecek, gün dile gelecek, ay dile gelecek ve Ramazan dile gelecek
Ramazan şahit olup dile gelirse neler söyleyecek?
Kimileri için “O beni tuttu, fakat ben onu tutmadım Ya Rabbi” diyecek. Kimileri için “O beni tuttu, ben de onu tuttum Ya Rabbi!” diye şahit olacak. Daha başkaları için “Ne o beni tuttu, ne ben onu tuttum” diyecek. Biz bunlardan hangisine gireceğiz. Ramazan bizim hakkımızda Rabbine neler diyecek?
Zamanın bazı kesitlerini vahiy öne çıkarır. Bunların en başında Kadir Gecesi gelir ki, Kur''an''a göre “bin aydan hayırlı''dır.” Kadir gecesi ise, bu kutsallığını, Kur''an''ın inmeye başladığı gece oluşundan alır. Bu gecenin Ramazan ayı içerisinde yer alan gecelerden biri olduğunu da, biz, yine Kur''an''dan öğreniyoruz.
Şu halde, Ramazan orucu, bir anlamda, Kur''an''ın doğum günü/gecesi içerisinde yer aldığı için, tamamını oruç tutarak kutladığımız Ramazan yine geldi; Peki, Ramazan''ın sebeb-i hikmeti olan Kur''an da geldi mi?
Ramazan''ı idrak eden her mü''min, bu soruyu kendisine sormalı. Hayatında Kur''an''ın ne kadar yer aldığına bakmalı. Doğum gününü âlâyı vâlâ ile kutladığı nur topu ''çocuğun'', kendisine ne olduğunu sormalı. Kur''an''sız bir Ramazan orucu tutmanın; çocuğu öldürüp, doğum gününü kutlamak, gibi bir şey olduğunu düşünmeli...
“Ey Ramazan!” demeli; gelirken aşksızlıktan çöle dönmüş yüreklerimize, Kur''an''ın rahmet bulutlarını da getir ki, uyuyan idraklerimiz, Kur''an''ın sağaltıcı soluğuyla uyansın. Özlemeyen, sızlamayan, inlemeyen, yanmayan yüreklerimiz özlesin, sızlasın, inlesin ve yansın. Ve insan, içine doğru yapacağı yolculukta gönlünün çeperlerine tutunarak kapasitesinin sınırlarına dayansın.
Bütün bunların gerçekleşebilmesi için, Ramazan''ın festivalleşmesinin ve “diyet ayı”na dönüştürülmesinin önüne geçmek gerekir. Ramazan''ı festivalleştirenler, Ramazan Bayramı''nı da “Şeker Bayramı”na dönüştüreceklerdir. Oysa ki Ramazan “bedence küçülüp, ruhca büyüme”nin talim edildiği bir zaman dilimidir.
Ramazan bir ruh beslenmesidir ki, Bu ayda insanın hayvani tarafı, nefsi, iç güdüleri, şehveti, tutkusu ve dünyevileşme hırsı geriye çekilip insani tarafı öne geçer.
Ramazan yıllık ruh bakımıdır. Oruç insanda, yüreğe doğru bir yolculuk gerçekleştirmenin aracıdır. Yüreğe, yani insanın kendi özüne. Eğer, yolculuğunu sürdürmeyi göze alırsa, orada karşılaşacağı, yine kendisi; En doğal, en maskesiz, en yalın haliyle özbenliği olacaktır.
İnsan, bu yolculuğun sonunda, kendisiyle buluşacak, bilişecek, tanışacak ve barışacaktır; Yani ''silm''e (barış), teslimiyete ve selamete (Kurtuluş) ulaşacaktır. Kendisiyle barışık olan, hiç kuşkunuz olmasın, Hakikat''le barışık olur. Kendisiyle kavgalı olan ise, başta Allah olmak üzere, hakikatle, doğayla, insanlıkla kavgalı olur.
İçinden geçtiğimiz şu netameli ve kaygan zaman diliminde hepimiz,sahte ve sentetik gündemlerin bombardımanı altında kendimizi kaybediyoruz. İşte fırsat;
Ramazan! Sahici ve ilahi gündem. Dahası Ramazan şahidimiz.
Kim istemez; “Ramazan şahit olsun ki ben onu o da beni tuttu!” demeyi?
Bu makale yenisafak.com dan islam alimi sevgili Mustafa Islamoglu,ndan alintidir.
Üstad, yazınız çok ruha dokunuyor..
YanıtlaSilbu vakte kadar ne kadar boş yaşadığımı hatırlattı bana..
Allah razı olsun..
Hayırlı Ramazanlar olsun. Herkesin orucunu Allah kabul etsin.
YanıtlaSil